26 Mayıs 2010 Çarşamba

Bir Veda Busesi...Güle güle Aydın!






Aydın...İsmini bir zamanlar Gerze açıklarına gelen beyaz balinanın isminden esinlenerek vermiştik.

Hayat bizi buluşturduğunda ben 22 yaşındaydım,o ise iki aylıktı;ayırdığında ben 40,o 18.24 Mayıs Pazartesi günü aramızdan ayrıldı.Bir gün öncesinde aldığı serumun ve girdi-ği oksijen çadırı bunu engelleyemedi ne yazık ki.Yukarıdaki fotoğrafı son fotoğrafıdır.
Birlikte yaşadığımız zamanlar coşku dolu ve neşeli zamanlardı.Şimdi onun anısına yaşantımızdan birkaçını aktaracağım.

Yaşama sevinci ve insan sevgisi çok büyüktü.Kendi aramızda,eve hırsız girse bile onu coşku ve neşeyle karşılayacağına ilişkin espriler yapardık.Sevindiğinde ya da bir şey istediğinde - ki tavuk butu en sevdiği yiyeceklerdendi - arka ayakları üzerine oturup
ön ayaklarıyla alkış hareketi yapmasını ilk gördüğümüzde çok şaşırmıştık.Bu,içindeki coşkunun dışavurumu için doğanın ona sunduğu bir lütuftu belki de !

Yaşamının daha ilk aylarında suyu kalmadığında cam su kaplarını birbirine vurarak su
istemesi keskin bir zeka parıltısının göstergesiydi.

Lord,JB ve Gıcır hem onun yaşıtlarıydı,hem de aynı cinstenlerdi - Malta terrier'i -
Hepsinden uzun yaşadı yaşama bağlılığı sayesinde.Ve mutlu bir köpekti o.

Medor,Kedikız ve Duman'ın abisiydi.Kendinden sonra gelenlere hiç bencilce davranmadı.

Ben onun abisiydim.O benim canımdandı.Ve ona özlemim hiç bitmeyecek.

Park en sevdiği yerdi.Çimenleri görür görmez kayışından kuvvetlice çekerek parka gitmeye çalışırdı.İşte şimdi de o çok sevdiği parkta,bir ağacın dibinde güller ara-
sında yatıyor üzerinde gül yaprakları.

Gözlerini derin bir uykuya dalmış gibi sıkıca yummuştu.Uykusundan yeni bir zaman diliminde uyanıp yaşamına devam edecekmiş gibi.

"Ayrılık da sevdaya dahil / Ayrılanlar hep sevgili"

Attila İlhan'ın bu derin anlamlar içeren dizelerinde olduğu gibi o hep bizim
sevgilimiz olacak.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Cenk’in ve Rodos’un Hikayesi / KÜÇÜK İSKENDER

Vasiyet sözcüğüne karşı nasıl bir tavrınız vardır;bizde hukuksal açıdan geçerli ve yerinde bir kavram gibi görünmese de ,sokaktaki insana göre belki de Dışarı’da algılandığı biçiminden çok daha anlamlı.Avukatların önünde kasalar,mektuplar,gizli belgeler açılmıyor vasiyet dendiğinde bu ülkede;
bırakılan küçük bir not,telefonda alınan bir söz yetiyor vasiyet karşısında suskun,hüzünlü kalakalmanıza.Bu sorumluluğu hak etmekle,bu vasiyetin yerine getirilmesi zorunlu zaman dilimini yaşamaya mecbur bırakılacağınızın işaretleriyle yüzleşmekle,bir yakınınızın sizi bırakıp gideceğinin çaresizliğiyleçok önceden tanışıyor ve hayat meseleleri hakkında işkilli davranmanın ölüme yanıt olmadığını,olamayacağını bir kez de farklı bedeller ödeyerek öğreniyorsunuz.

Çünkü miras değil bir yarım bırakılmışlık,eksiklik paylaşılıyor,paylaştırılıyor.

Arkada kalanl(ar)ın bırakılan vasiyet önündeki trajedisi mühim:Son bir isteğin gerçekleştirilmesi.Giden kişinin hayattayken özlediği,beklediği,önemsediği bir şeyi gerçekleştirme ödevi.Yaşayan insanların,yaşamaya devam edecek insanların ayrılanlar için yüklendikleri bir ödev.

Cenk Koyuncu (1967 – 2006),eşi Rodos’u kaybettikten sonra sürekli hatırlattı bana:“Rodos hakkında bir yazı yaz,Varlık’ta ya da Yasakmeyve’de yayımlansın.”

Sanırım amacı,Rodos’un şu kısa yeryüzü konukluğunun şiirle süslü yanlarının okurca bilinmesi,dahası idrak edilmesiydi.Güzeldi Rodos.O büyük gövdesine yayılan hoş bir kahkahası,insanı umutlandıran bir dikkati,kontrollü bir merakı,sahiplendiği kişilere yönelik incelikli bir eğitmen edası vardı.Onu en çok kedilerden korkarken hatırlayacağım;korku da denmez ona,infial daha doğru.

Cenk,Rodos’un ardından kutularca ton balığı taşıdı evime:”Rodos çok severdi.Bol bol alır,yığardık buzdolabına;parasız kaldığımızda dolapta olsun diye.” Dediydi Cenk.”Ben pek sevmem,yiyemem de zaten artık.”

Birbirlerine birbirlerinin cenazelerinde şık olma garantisi verdiklerinde hangisinin önce yola çıkacağını bilemezlerdi:Önce Rodos gitti.Peşinde ilaçla ayakta duran,hayatında belki de en nefret ettiği takım elbiselerini giymiş bir Cenk bırakarak.Cenk’e takım elbise hiç yakışmamıştı;Cenk’e takım ruhu da hiç yakışmıyordu ki:Cenk özgündü.Cenk sürüden kopmuştu.Cenk,polis babasının intiharı,annesinin ölümü,uzun saçları ve sakalları arasına sakladığı tek kulağıyla Ortadoğu’da başka bir Van Gogh’tu.Rodos’un cenazesinde yalnızca bizim gözlerimizin aradığı kimi eski arkadaşlarının yokluğu yıpratamadı Cenk’i.Önce basit bir şişkinlik yalanıyla başlayan tümör,İstanbul’daki doktorlarca sökülüo alındı ondan.

Gidişinden birkaç gün önceki konuşmamızda,Rodos için yazmamı üsteledikten sonra:

“Yanlış teşhisin kurbanı oldum.Hayatta insan korkularıyla yüzleşirmiş.Gırtlağımı delme ihtimalleri var.Çok korkuyor ve istemiyorum.” diyebilmişti.O korkunç deliği açamadılar Cenk’e.O konuşmamızdan beş gün sonra kovulur gibi gitti dünyadan.Muhtemel ki Rodos’a yerleşti.Son aylarda hep gitmeyi için için tasarladığı yere.

Eskiz’ini çıkarttığı mücadelesi Son Kişot olarak bitti.Yel Değirmenleri onu Kadıköy’den,Beyoğlu'ndan söküp kopartıp Akdeniz’e,Antalya’ya,denizin kenarına sürükledi.Sevdiği bir film,bir şarkı kalmadı bizlere.Tanıştığımız günlerdeki Enis Batur koleksiyonerliği bir ihtimal.

‘Tılsım ve Trajedi’ miydi onu bağlayan,sonradan hüzne teslimiyetiyle bize teslim edeceği ?!Bilemeyiz.Borçlu değil,alacaklıydı bu çift.

Birlikte Nevizade’de eğlendikleri bir gecenin sabahında Rodos’un mide bulantısı ile başlayan kalp krizi belki de parasızlık nedeniyle yetişemedikleri hastanenin koridorlarında tümöre dönüşüp öyle nüfuz etti Cenk’e.Gidgide bir epidemiye benzeyen duyarsızlık saltanatı onlarında kellesini istedi.Uzattı-
lar başlarını karı koca.

“biraz daha kalsam,biraz daha mı can verecektim ?” diye yazmıştı Rodos samimiyetini döktüğü Şüpheliler Antolojisi kitabında.Cenk’e adadığı bir şiirinde ise “sanma ölüyorum,zannetme / bir daha açmam “ diyordu.Elbette Rodos’a inanmadı Cenk: Yola çıktığımda yoldan çıktım ben! / Biliyorum karşılayacak beni yolun sonunda / anlayacağım o an,akrep de benim semender de. / Bu fırsatı kimseye vermem kendimden başka / ölümlerden ölüm beğeneceğim./ birkaç mektup birkaç eşya bırakacağım dostlarıma / sevgilimi kendisine emanet edeceğim / ya kitaplarım,layığını bulurlar mı ? Üzüleceğim. / Kefenin cebi yok biliyorum / yalnızlığımı kendimle götüreceğim “ Kitabe-i Ceng-i Mezar’ında.Ölüme tek ödevim kaldı / ona çalışıyorum!” dediğinde Enis’in Trajedisini,Rodos’un yüzme bilmeyen Deniz Kızlarını,kendi ödevini bu yazıda anlatamadığım biçimde tamamlayıp bize bıraktı.Belki ona blues yakışır artık.

Vasiyetti: O yüzden yazmadım.Dostlarım! Belki yalnızca siz ikiniz şiirdiniz,biz geride kalanlar hikaye.

KAYNAK: Yasakmeyve Şiir Dergisi / Temmuz-Ağustos 2006