19 Nisan 2012 Perşembe

Haziran,Tekrar / Haydar Ergülen

‘Şiir sokağından geçip mektup evine gelirsiniz
Haydar Ergülen Haziran,Tekrar’da,”Açık Mektup” köşesindeki yazılardan bir seçki sunuyor.Olaylara,
çevresinde yaşananlara,insanlara şairin mavi penceresinden,şairin duyarlığıyla bakarken sözcüklerin kayığına bindiriyor okuru.Şiire yakın duran bu yazılarında aşka dair yazıyor Ergülen;insana,çocukluğa,arkadaşlığa,hayata ve ölüme,zamana ve yollara,kentlere ve şiire-şaire dair.Kendi iç dünyasının sınırları içinden,dış dünyaya saf,kirletilmemiş,çocuksu bir bakışla bakmaya çalışıyor.Ergülen’le kitabını,şiiri,mektubu ve düzyazıyı konuştuk.


- Kitabı elime aldığımda fark ettim ki daha okumadan bile mektup deyince aklıma Haydar Ergülen geliyor!Şiir kuşkusuz başta ama “mektup”la,o biçemle de özdeşleşti isminiz adeta,sanırım bir çok okurun gözünde de böyle bu.Bir önceki söyleşimizin sonunda “Yazdığım her metne mektup gözüyle bakarım.Bana göre her şiir ve yazı mektup.Roman olmuş,öykü olmuş,deneme olmuş önemi yok.O mektup bazılarının adresine gider,bazıları yanlış adres diye geri döner,bazıları bir zaman sonra adresini bulur"demiştiniz.Bu söyleşiye de bunu açmanızı rica ederek başlayalım...



- Sevgili Doğan Hızlan,Eskiden Terzi adlı şiir kitabımla ilgili yazısını,"Kuzguncuk Oteli" başlıklı şiirimde yer alan "Ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayat bırakanlardanım" dizesiyle bitiriyordu."Haydar Ergülen şiirinin özeti bu dizedir" mealinde bir şey söylüyordu.İnsan kendine inanır ama başkalarının sizi kendinize inandırması daha değerli,daha sevindirici.Hele o başkaları değer verdiğiniz kimselerse.Hızlan bunu yazınca kendi kendime "evet haklı,benim hayatım da tıpkı o dizedeki gibidir,anılar,ağırlamalarla geçti,geçiyor" diye düşünmüştüm.Elbette hayat mı ömür mü geçen hangisi daha çabuk geçiyor bilemedim ama galiba hayat sokak,ömür de ev gibi bir şey.O yüzden benim için ömür geçiyor demek daha doğru,ortasından sonra "birgöz açıp yummuş gibi" geçerken,"anı" dediğimiz şey de "hatıra" adını alıyor,mutlaka iyi ağırlanması,sıkı hatırlanması,daha doğrusu hiç mi hiç unutulmaması icap ediyor.Geçenlerde Mehmet H. Doğan'la ilgili,28 Haziran 2011 sekseninci doğumgünüydü,"Mavi Süvari" başlıklı uzunca bir portre yazdım.Mehmet abi için kim söylemişti bilemedim,"içinde biriktirdi" diyordu.Bizim "içimize attığımız"ı o "içinde biriktirmiş" meğer.Ben de onunla bir benzerlik kurdum ve orta hayata,orta ömre,orta zamana kadar içimde biriktirdiklerimi,ortayı geçince içimden atmaya başladığımı düşündüm.Bunlar da yazdığım diğer mektuplar da içimden attıklarımdır yani.Kimse üstünde adı yazılı olmasa da mektubun kime geldiğini bilir.Artık mektupsuz,"mektupsusuz" da diyelim,çünkü mektubun olmadığı bir iklim susuzdur,Kerbela gibidir,bir medeniyete devrildiğimiz bu çağda insanın ister yazan,ister okuyan bir mektup kişisi olarak mektup düşüncesini taşıması bile bence "anarşist" bir tutumdur.'Alayına isyan,alayına itiraz' diye hala var kılınmaya çalışılan bir eylemdir mektup.Şiir nasıl çağa karşı bir 'direniş' olarak tıpkı aşk gibi bir örgütlenme biçimiyse.O yüzden de mektup şiir gibi kıymetlidir,o yüzden de mektup,şiir ikisi de aynı sokakta oturan iki yoldaştır.Şiir sokağından geçip mektup evine gelirsiniz,adresi de budur.

"İÇİME ÇOK MEKTUP ATILDI"






- Yazmaya teşvik eden itici güç,ilham tetikçisisi,sosyal ve içsel terapi...Mektup hangisi veya hangileri sizin için ?

- Hepsi ve hiçbiri ve daha pek çok şey.Aslında yalnızca doğal bir şey.İnsanlar ellerine iki sebepten ötürü kalem alırlardı eskiden,bir şiir yazmak için,iki mektup yazmak için,insani faaliyet anlamında söz ediyorum.Bu bile,yani gönüllü yapılan iki eylemin,şiir ve mektup olması bile,hem ikisinin de doğallığını gösterir,hem de insana içkin olduğunu,adeta insanla birlikte var olduğunu ve bu yüzden de hala yazılıyor ve okunuyor olduğunu gösterir.Benimki de tamamen insani,hatta çocukça sebeplere dayanır.Çocukluk diyelim.Büyüyememek demeyelim,çünkü büyüme arzusunu içeren bir eksiklik var bu sözde.Öyle ya büyümek isteseniz de büyüyemezsiniz.Hem de memleket ve dünya ne yazık ki çeşitli sebeplerle büyüyememiş insanlarla doludur.Özetlersek,'şiir ve mektup' doğal bir zorunluluk ya da 'tabii bir mecburiyet' sebebiyle yazılır.

- Mektup neyi imliyor ya da imlemiyor artık ? Veda mı,yürek burkuntusu mu,hüzün mü,umut mu ?Bir rengi ve duygu tanımı olsa ne olurdu mektup ?

- İnsan her seferinde postadan,kitapların,dergilerin,zarfların,reklam,fatura gönderimlerinin arasından,damgası ister Türkiye,ister dünya,isterse uzay olsun,bir mektup çıkacağını ve bu mektubun yıllardır onu arayıp durduğunu,diyelim ki otuz kırk yıl sonunda gelip bulduğunu hayal ediyor.40-50 yıl,hatta daha çok zaman kayıp olan mektupların,çoğu kez cepheden yollanmış mektuplar bunlar,gelip adresini bulduğu bilinir.Aşk olsun o mektuba,hatta şiirim pul olsun o mektuba ki nasıl bir vefadır bu!Bazı sözcükler ne kadar yakın,vefa ile veda.Anlamları da yakın aslında.Vefalı olmak için veda vaktini bekliyoruz sanki.Önce veda,sonra vefa...Oysa tam tersi olmalı değil mi,önce vefa,sonra veda.Ben de 'vedaların ilmini' mektuplardan öğrenenlerdenim,yaşayanlardanım.Çok vedalaştım,çok mektuplaştım,içimden çok mektup gitti,içime çok mektup atıldı...Mektup olsun da isterse vedayı,ayrılığı duyursun,onun bile bir zerafeti,bir kıymeti var.Maazallah,şimdi genç olsam,aşık olsam,sevgilim bir sms ile beni terketse "twit"atsa ne bileyim,çok ağrıma giderdi.Oysa mektup yanlızca aşk da değil,ayrılıkta da birine değer verdiğini göstermektir,düşmanın,rakibin bile olsa ona mektup yazmakta da bir 'şövalyelik' var,bir 'düello' ruhu var.Bir sabır,bir emek,bir incelik var.Neyse ben hala gelmeyen,daha doğrusu gelmek için zamanını bekleyen mektubumu bekliyorum.Nasıl Necatigil'in "bazı şiirler bekler bazı yaşları" dizesi gibi,bazı mektuplar da bekler zamanını.Vaktinden önce gelmesi de doğru olmaz.O yüzden hala sevinçliyim,ümitliyim,heyecanlıyım.Kimden gelecek derseniz bilmiyorum.Ama mektup beklediğim biri var.Eskişehir'de 1968'de,canım 68 yılında hem de,19 Mayıs Ortaokulu'nda Fransızca öğretmenim olan,eşi de Eskişehir Maarif Koleji'nde İngilizce öğretmeni ve çevirmen Selçuk Yönel'di,Gökçe adını verdikleri bir kızları vardı,Avşa adalı Rukiye Gül Yönel hocamın bana bir mektup göndermesini çok isterim.Bazen mektubun insanını da bulamadığı olur ya,bazen de insan ne yapsa ne etse sevdiklerini,özlediklerini bulamaz.On yıl boyunca açık mektup köşesini yazarken,orada da yazıyla aramıştım hocamı,bir kez de buradan arayayım,belki okur beni.Hocam 43 yıl sonra sizden eski bir öğrenciniz olarak mektup bekliyorum.Hevesle bekliyorum.

"ŞİİRİ MEKTUP NİYETİNE YAZIYORUM"

- Bu yazılarınızı kaleme alma ve gazete de yayımlama süreci nasıl gelişti ve nasıl tepkiler aldınız okurlardan yayımlandığı sürede ?

- Semih Kaplanoğlu "Karşılaşmalar" başlıklı köşesinden ayrıldıktan sonra ben yazmaya başladım.1998 Temmuz'du sanırım,2007 Haziran sonuna kadar da haftalık olarak "Açık Mektup" köşesini on yıl yazdım.İlk yıl,mektupların altında,sonradan Zarf adlı şiir kitabımda topladığım küçük şiirleri yazdım,pul,mektup,zarf,postayla ilgili şiirlerdi bunlar.Sağolsun sevgili şair Gonca Özmen o kitapla ilgili "İçli Zarf" diye çok içli bir yazı yazdı,kitabın adı da İçli Zarf kaldı.Okullara,başka kurumlara şiir okumaya,söyleşi-  ye gidiyorum,Zarf kitabım İçli Zarf diye sayılıyor artık,üçüncü baskısı haziranda yapıldı,acaba yeni baskısında adını İçli Zarf mı koysam diye ciddi ciddi düşünüyorum!Eee,şairlerin de bir kitabı okuması başka türlü oluyor,Gonca kitabı öyle okuyup yazdı,öyle güzellik kattı ki adı bile içlilik kazandı.İki yıl sonra bıraktım yazıların altına zarf yazmayı,iyi ki bırakmışım.Düşünsenize,şimdi onlardan bir Zarf şiirleri antolojisi çıkardı!Hayli olumlu,olumsuz ve ilginç tepkiler aldı.Beni şiirlerimden doğru tanımayanların bir kısmı o yazılardan doğru tanırlar.Ayrıca sonraları şiirin yanı sıra uzun denemelere de yönelmemde o mektupların da
payı vardır. Her kesimden,her düşünceden okur tarafından okunduğunu biliyorum,bu da
ayrıca beni sevindiriyor.Vicdan mektupları diyebilirim,,hayata,insana,gençlere,hayvanlara,doğaya dair bir vicdan ve mektupları.

- 'Haziran,Tekrar'daki mektupların toplandığı kategoriler ve bu kategorilerdeki duygu geçişleri...Hemen her duygu var...

- 'Haziran,Tekrar'benim "Açık Mektup" larımı topladığım ilk kitap.Rahmetli Erdal Öz okumuş gazetede,bunlardan bir kitap yapalım dedi,henüz iki yıldır yazıyordum.Sevgili editörüm ve genel yayın yönetmenim İlknur Özdemir'de o zamanlarCan'daydı,birlikte çeşitli başlıklarla bölümlere ayırdık kitabı.Bu yeni baskısında dao bölümler vardır.Mektuba mektup;aşka,kardeşliğe,arkadaşlığa,çocukluğa,hayata ve ölüme,zamana,yola ve şiire ve yazıya mektup...Bir de "Seyrek İnsanlar Seçkisi" adını verdiğim,küçük portre denemelerimin yer aldığı bir bölüm vardır ki bunlar da gazete de yayımlanmıştı,çok sevdiğim ya da o sıralarda yitirdiğim kimi insanlara yazdığım mektuplardır.Galiba nasıl şiiri nasıl mektup niyetine yazıyorsam,bu mektupları da konu ve bağlam ne olursa olsun bir uzun mektubun bölümleri gibi yazdığımı düşünü- yorum.Gazete köşe yazısı olarak yazıldılar ama kültür-sanat sayfasında yazıldıkları için,editörüm sevgili Cem Erciyes'in de hoşgörüsüyle sanki dergi yazısı gibi kaleme alındılar,yan, özellikle ilk birkaç yılın 'açık mektup'larının güncellikle neredeyse hemen hiç ilişiği yoktur.İstediğim gibi yazdım,yaza yazdım,güze yazdım,kuşa yazdım,sokağa yazdım,eve yazdım,düşe yazdım...Hemen her duygu var doğru...Sonraları tabii Türkiye'nin de gündemi iyice yakıcı olmaya başlayınca,F tipleri,ölüm oruçları,Hrant Dink cinayeti...O zaman doğal olarak o meselelerle ilgili de hayli ve sert yazılar yazdım.Sivas Madımak katliamı,Kürt çocuğu Uğur'un terörist diye bedeninin delikdeşik edilmesi,Seyfi Turan'ın dipçikle ruhunun ve bedeninin kırılması gibi vahşetler
karşısında kimse sessiz kalamazdı,ben de kalmadım.O yazıları daha sonra yayımlanacak ve muhtemelen de adı Vefa Bazen Unutmaktır olacak denemeler kitabında topladım."Haziran,Tekrar" kendi çapında küçük bir okuyucu kitlesi yarattı,yıllardır aranan bir kitaptı,birkaç okur bulamadığını söyledi,En son da sevgili şair kardeşim ErcanYılmaz söyleyince,ben de İlknur Hanımdan "umumi arzu" üstüne yeni baskısını yapıp
yapamayacaklarını sordum,o da sağ olsun haziran da tekrar yayımladı kitabı.Yani Can Yayınları'nda ilk o yayımlamıştı,yeni baskısını da yine Kırmızı Kedi'den,onun yayın yönetmenliğinde yayımlamış oldum.Ee,ne de olsa,Haziran Tekrar,editör,tekrar!

"HER ŞEY KIZIM NAR NİYETİNE"


- Minik kızınıza atfen Nar'lı mektupları da anlatın Haydar Ağabey...

- Tabii,"İki küçük Nar" yazısından tutun başka mektuplara kadar her yerde var Nar.Toplu şiirlerimin ilk cildinin adı da Nar ve 2000 yılında yayımlanmıştı yani on bir yıl önce.Şiirde,yazıda,mektupta,düşüncede,ruhta Nar'ı olgunlaştırdıktan sonrada Nar geldi yani.Şimdi de yazıyorum elbette,Nar'a açık mektup yazdım,Nar şiirleriyazdım.Sonbahar da iki yeni kitabım çıkacak,biri tümüyle kendi şiirlerimden oluşan ve adını Aşk Şiirleri Antolojisi koyduğum yeni şiir kitabım ile ilkokul şiirleri için yazdığım şiirli bir alfabe olan Nar Alfabesi yayımlanacak.Bu kitabı da Nar'lakonuşur gibi yazıyorum,hayvanlar,bitkiler,meyveler üstüne 29 harf ve her harften üç şiir olmak üzere,toplam 87 şiirden oluşan bir alfabe.Hepsi mektup niyetine,hepsi
şiir niyetine,hepsi Nar niyetine...

- Şiir ve mektuplarınızdan güç alarak siz ailesine hayli bağlı,onları ölesiye özleyen,rol model alan,büyümemiş bir çocuk gibi Haydar Ergülen...O çocuk hepçıkıyor karşımıza hemen her satırda,dizede,sayfada...Şimdi sözü o çocuğa verelim...

- Derdini yazıyla daha iyi anlatan ya da öyle sanan bir çocuktum.Genellikle şiir,deneme,mektup gibi şeyler yazan daha içe dönük,daha mahcup çocuklar olurlar.O mahcubiyetten ötürü hayata daha fazla açılamazlar ve daha mahrem ve özel diyebileğimiz,belki de daha kişisel diyebileceğimiz bu tür yazılara ve şiire düşkün olurlar,ben onları 'arka oda çocukları' olarak niteliyorum.Ben de öyleydim,çocukluğunu yaşamayan çocuklardan yani.Yaz günleri bile evlerin serin arka odalarında kitaplar okuyan,yazılar ve şiirler yazan hülyalı çocuklar.Sonra da büyüdüklerinde,yaşamadıkları çocukluklarına duydukları derin ve yakıcı özlemden doğru 'Haziran Tekrar' gibi kitaplar yazarlar!Sanki o haziranları çok ve çocuk olarak yaşamışlar gibi,aslında
haziran bir kez! demek isterler.Bir daha çocuk olmayacaklarını bilirler bu yüzden de içlerini şiire,yazıya dökerler.Eh bir de yaş 50'yi geçince,ben 55 oldum,çeneleri düşer,bire bin katarak anlatmaya başlarlar.Şiir yetmez,yazıya sarılırlar,ve durmadan anlatırlar.Benim son yıllarda düzyazılarımın çoğalması,düzyazı kitaplarımın yayımlanması biraz da bundandır,yani ihtiyarların bazılarına özgü o çenesi düşüklük
sebebiyledir.Bu yıl benimle ikinci kez söyleşi yapıyorsunuz sağolun,ilki Zarf kitabım nedeniyle idi,arada başka bir özel kitapta yayımladım,trenler üstüne yazdığım kırk kadar yazının toplandığı Trenler de Ahşaptır yayımlandı,uzun bir tren övgüsü diyelim,tabii bütün trenlerin geçtiği Eskişehir övgüsü de sayılır o kitap aynı zamanda.Şimdi de 'Haziran Tekrar'.

- Ama sorularım bitmiyor hiç değil mi?Bu söyleşilik son sorum da düzyazıyla ilişkinizi açmanıza ilişkin olsun...

- "Düzyazı yazmak,şiir yazmayı azaltıyor,bu da iyi bir şey" demiştim,diyorum ama düzyazının da çoğalması tehlikesi varAyrıca kendimde şöyle bir şey fark ettim,kuşkusuz düzyazıyı şiire göre daha kolay ve rahat yazıyorum,çünkü gündüzleri yazıyorum daha uzun zamanlarda.Şiiri gece yazıyorum,pek çok 'gece bekçisi' arkadaşım gibi! Şairler gece bekçisi değil midir?Geceler kısa,kızım Nar küçük,bazen onunla erkenden
uyuyoruz.Hem de bir hiyerarşi sıralamasından falan değil ama şiir benim için önceliklidir,düzyazı daha sonra gelir.Fakat şöyle düşünmeye başladım,yani bir şiir tanımı olarak,"şiir,denemedir" diyorum ve şiirin adının gerçekte "deneme" olması gerektiğini söylüyorum.Çünkü her seferinde şiire acaba bu sefer yazabilecek miyim,nasıl başlayacak duygusu,acemiliği ve hevesiyle oturuyorum.Yani her seferinde deniyorum.
Oysa düzyazı için kalemi elime alıp yazmaya başlıyorum.Bu yüzden son dönem şiirlerimde düzyazının,düzyazılarımda şiirin payı arttı.Bazen de bir şiiri önce "düz" yazıp sonra şiire dönüştürdüğümü
itiraf etmeliyim!İşte böyle.

Söyleşi:Gamze Akdemir


Haziran,Tekrar / Haydar Ergülen / Kırmızı Kedi Yayınları


KAYNAK: Cumhuriyet Kitap -21 Temmuz 2011








-