6 Ağustos 2009 Perşembe

Yazdıklarının Ömrü Uzun Olacak

Yazdıklarının ömrü uzun olacak

50 kuşağı edebiyatının önde gelen isimlerinden Ceyhun,1934 yılında Adana’da doğdu.1953’te Adana Erkek Lisesi’ni ve 1959’da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nü bitirdi.
Bir süre Adana Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’nde görev aldı.İstanbul Mimarlar Odası’nda genel sekreterlik,Mimarlık Dergisi,Teknik Güç ve Edebiyat Cephesi dergilerinde yazı işleri müdürlüğü,kitapçılık,,Politika gazetesinde genel yayın müdürlüğü,mimarlık ve gazetecilik yaptı.Cumhuriyet Radyo’da “Her hafta Aziz Nesin’le Bir Saat” adlı bir program düzenledi.Politika ve Demokrat yazılarından dolayı hakkında açılan davalardan ilkinde beraat etti,ikincisinde altı aylık mahkumiyet kararı paraya çevrildi.1960’lı yıllarda Türk Edebiyatçılar Derneği yönetim kurulu ütesiydi.TYS’de yönetim kurulu üyeliği ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu.Ceyhun,evli ve iki çocuk babasıydı.

İlk öyküsü 1953’te Adana’da Bugün gazetesinde yayımlanan Ceyhun’un öykü ve yazılarını Yeni Ufuklar,Dost,Seçilmiş Hikayeler,Mavi,Ataç,Edebiyat Cephesi,Varlık,Yelken,Pazar Postası dergileri ile Cumhuriyet,Milliyet,Yeni Adana,Vatan,Demokrat ve Politika gazetelerinde yayımlandı.İlk kitabı “Tanrıgillerden Biri” için Behçet Necatigil’in yorumu şöyleydi:”Cinsel sorunlar,küçük memur psikolojisi yanı sıra toplumdan kaçış,bunalış ve sıkıntının belirlenmesi,bir çözüme bağlanmak istenmesi hikayelerinin ortak özelliğidir.”

1970’li yıllarda yazdığı öykü ve romanlarıyla toplumsal gerçeklikleri vurgulayan bir edebiyat anlayışına yöneldi;köyde ve kentte Anadolu insanını anlattı.Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal yapısını,edebiyat dünyasının ve basının sorunlarını dile getirdiği kitaplarıyla da dikkat çekti.Ceyhun,”Asya” adlı ro-manıyla 1970 TRT Roman Başarı Ödülü’nü,”Çamasan” adlı eseriyle 1973 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı ve “Apartman” ile 1975 TDK Öykü Ödülü’nü kazandı.

Öykü kitapları arasında Tanrıgillerden Biri (1961),Sansaryan Hanı (1967),Avşalı Çocuk (1979),Ada’nın Kuşu (1975),Eylül Öyküleri (1981),Babam ve Oğlum (1985);romanları arasında ise Asya(1970),
Yağmur Sıcağı (1976),Cadı Fırtınası (1982) yer alıyor.Pek çok gezi,anı ve inceleme kitabına da imza atan Ceyhun’un aralarında Yüz Yaşındaki Delikanlı (1978),Haçlı Emperyalizm (1967),Çağımızın Nasrettin Hocası Aziz Nesin (1984),Entelektüelden Entele (1989),Ah Şu Biz Karabıyıklı Türkler (1991),Yaşasın Aziz Nesin (1995),Eksilmedi Bendeki Umutsuz Umut,Çünkü Ben Edebiyatçıyım (1999),Aydınlarımız ve Laisizm (2000) bulunuyor.

30 Temmuz 2009,Cumhuriyet – Kültür Servisi -

4 Ağustos 2009 Salı

Babalar bve Oğullar / Cahid Efgan Akgül

Düşleri devraldıkları gibi, özgürlükleri de devralır mı insanlar?

I-

Bu topraklarda doğdum ben; yani Ajnadayn Savaşından binüçyüzyirmibir, Emevilerden binikiyüzaltı ve Gazzeli İmam-ı Şâfi'nin doğumundan binyüzseksenaltı yıl sonra. Akdeniz'in en yakıcı kıyısında; Gazzede!

Babam gibi ben de geçimimi balıkçılıktan sağlıyorum. Zevkli bir iş gibi duruyor değil mi? Bir zamanlar öyleydi bizim için ama şimdi değil. Çünkü burda insanlar, ateşin kıyısında yaşıyorlar artık. Ölümle göz göze, diz dize. Eğer amcamınki gibi bir limon bahçeniz varsa bile durum aynıdır. Ah çocukluğumun limon bahçeleri. Mevsimi geldiğinde her hafta sonu giderdim ben de limon toplamaya. Dedim ya limon bahçenizin olması bile sizi özgür kılmıyor buralarda. Namlularla nişanlıdır yürekleri burada yaşayan insanların.

Korktuğumuzu mu sandınız? Hayır, yine öyle değil işte. Ölümle burun buruna olduğumuz kadar, kol kolayız aynı zamanda. İki kâdim dost gibi. Birbirimizi, yine birbirimizden vazgeçmeyi göze alacak kadar çok seviyoruz. N'olur yüreğiniz hoplamasın sizin, biz seviyoruz ölmeyi. Bu topraklar için her gün ölmeyi, çok seviyoruz.

Gazze halkı ve sahil balıkçılığı arasındaki duygusal bağ, tarihi bağlardan daha eskidir. Yakın zamana kadar yedi yüz tekneyle, üçbin kadar balıkçı, hayatlarını Gazze kıyılarından kazanmaktaydı. Babam hayattayken büyük bir trol teknemiz vardı bizim de. Boyu yaklaşık onyedi metreydi ve gemimizde benimle beraber yedi kişi daha bu kocaman ekmek teknesinden geçiniyordu. Uçsuz maviliklere açılırdık sabah güneşiyle birlikte. Okyanus tabanına ağlar sermek için vinçleri kullanırdık. Ağlarımıza kocaman sardalye ve karinalar takılırdı.

O zamanlar yirmi deniz mili kadar uzağa gider ve balığın bol olduğu zamanlarda, günlerce eve dönmezdik. Sina kıyılarına kadar gittiğimiz bile olurdu. Babam özgürlük öyküleri anlatırdı bana.

Artık o kadar uzağa gidemiyoruz. Meğer denizin de bir sınırı varmış, aşılamayan; özgürlüğün de bir kıyısı varmış, geçilemeyen. Ne o büyük teknemiz var şimdi, ne de o kocaman yürekli babam.

Biliyor musunuz: babamla, denizde olduğumuz bir gün, amcamı ve ailesini limon toplarken vurdular. Zaten babamı da; biz amcamın bahçesinde limon toplarken vurmuşlardı.

Ben bu şehrin bomba yağmayan sabahlarında - sabah dediysem gecenin son karanlığında- çatısı uçmuş evimden, oğlumu alnından öpüp çıkıyorum. Yer ile yeksan edilmiş dükkanların kıyısından geçiyorum. Yağmurun az yağdığı, ölümün sağanak olduğu sahilinden, küçük teknemle açılıyorum maviliklere. Aklımda babam; burnumda limon bahçelerinin bayıltan kokusunu duyuyorum.

II-

Bu topraklarda doğdum ben, yani Ajnadayn Savaşından binüçyüzellibir, Emevilerden binikiyüzotuzaltı ve Gazzeli İmam Şâfi'nin doğumundan binikiyüzonaltı yıl sonra. Akdeniz'in en yakıcı kıyısında; Gazzede!
Babam ve dedem gibi ben de geçimimi balıkçılıktan sağlıyorum. Eski ihtişamı yok artık burada balıkçı olmanın. Mesleğim ata yadigârı benim için. Eskimiş teknemle her sabah maviliklere açılıyorum. Mavi özgürlük değilmiş artık: bunu biliyorum.

Babam anlatırdı hep; dedemin kocaman bir teknesi varmış. Onlarca mil uzaklaşırlarmış kıyıdan. O zamanlar özgürlüğün kıyısı yokmuş. Alabildiğine deniz, alabildiğine özgürlükmüş bütün maviler. O zaman ağlarına kocaman sardalye ve karinalar takılırmış. Babam gece olduğunda, teknenin gövdesine uzanır yıldızları seyredermiş: özgür bir Filistin düşlermiş. Aynen dedemin düşlediği; aynen benim düşlediğim gibi. Nasıl balıkçılık yapmayı onlardan miras gibi devraldıysam, bu düşümü de onlardan devraldım.

Babam anlatırdı yine; amcasının kocaman bir limon bahçesi varmış. Mevsimi geldiğinde her hafta sonu, limon toplamaya gidermiş onunla. Babamın amcasını; dedem ve babam denizde seyirdeyken, dedemi de amcam ve babam bahçede limon toplarken denizin ortasında öldürmüşler. Tıpkı, beni alnımdan öptüğü bir sabah, denize teknesiyle açılan babamı öldürdükleri gibi..!

Cahid Efgan Akgül
MedCezir Dergisi,2009. Gazze vurulurken..

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Ne kadar da çokum / Arzu Altınçiçek

Ne kadar da çokum / Arzu Altınçiçek

avuçlarına yüz sürdüğüm adama;
senin için bıraktım savaşlarımı




bu kentin sahte mutluluklarından sakındım
yalanlarından
nankörlerinden
kimin eli kimin cebinde aşklarından

güz dökümü sokaklarda ruhlarla gezdim
köşe başlarında sadaka dilenenlere öfkeli
aşka avuç açacak kadar açtım

takvimlerin intiharında keşkeler biriktiren
her kayan yıldıza dilek bağlayan yalnız bakışlardandım
ya da bir avuç fincanda dünya dolusu mutluluk arayanlardan…
papatya katiliydim
kendi cumhuriyetimde kendime dizilmiş

aşk depremlerinden çıktım bu kentin
ekmek kavgasından
gelin konvoyundan
maç coşkusu kurşunlarda sindim
kadınların tecavüze uğramış bedenlerinde öldüm tekrar tekrar
ve azar azar yitirdim inancımı tanrıya
“tanrı yok, diyordu bir kadın
- Muhammet yok İsa yok
yok bütün peygamberler annem yok ”
ama bir şeyler olmalıydı kurtaracak ölümden çocukları
yaşlıları kuyruklardan çekip alacak bir el
afrikamı yeşile saracak nefes
kara deliğe göğüs gerecek kadınları olmalıydı bu kentin
gücüm yettiğince her şeyin savaşını verdim
anamın
böbreğinin
beynimin
yokluğun
ihanetin
gidenlerin
şiirlerin
gaspçıların
yurtların
kitapsızların
dingin mavilerin çırpınan beyazıydım; yorgunluğu insanlıktan bildim

bir gece vakti buldum sebepsiz telaşımı
en büyük boşluğum; sana tırmanıyorum yıldız tepelerinde
sana azıyorum karadeniz gibi köpük köpük
sana kazıyorum ölüdenizi kürek kürek
sana yazıyorum hayaldenizinden çaldığım mürekkepli şiirleri
aşk bıçağı soluğundan bir kesik boynumda
sana kanıyorum gelincik gelincik
yüzüm bir avuç istanbul, ülkemdir yüzümde ellerin
seni sana sunduğum çocuklar büyütüyorum saf aşk döllerinden yalınayak
seninle ne kadar da çokum !




"Nur saka/ Tanrı yok, aşk yok, oğullarım yok şiiri"