10 Aralık 2009 Perşembe

TOPRAK ÇÖMLEK HİKAYESİ / TURGUT UYAR

Kırık

…sigara içerler.En çok sevdikleri,denizi örtmeye yaradığı için keten ipliğinden örülü perdelerle o küçük porselen vazolar bir de o sarı çamur çömlekti.Ben o vazoları Çin’den gelmiş biliyorum,öyle olmaları hoşuma gidiyor belki de ondan.Birinin üzerinde erkeğine karşı ağır,ipeksi giysilerinden soyunan,ince,büyük saçlı bir kadın var,lacivert turuncu karışığı,nasıl da zarif,nasıl hazır ve erkekcil.Büyük yunus balıkları geçiveriyordu birden insanın aklından,üreme mevsimlerinde derin denizlere istekle koşan büyük,erkek-dişi yunus balıkları.Öteki hep kırmızıydı,sürekli,balıklı bir kırmızı.Birbirine girişmiş iki üç gece vardı içinde,ışıltılı,suskun,iri yunusların uğramayacağı sığlıklarda ancak bulunabilecek bir suskunluk.Çömleği ise anlatamam.Anlatılamaz zaten.Yeri gelince duyuluverir.

Ben hep gözlerinden uzağa götürürüm onları bile bile.Aramalarını bilmek beni sevindirir.Bir zaman sonra yine yatağın,yatıldığında görülebilecek bir uzağına koyarlardı.Onların bulunduğu ortamda sevişmek hoşlarına gidiyordu.Ben kaldırıyorum,onlar oraya getiriyorlardı.Aradıklarını bilmek beni hem sevindiriyor,hem katlanamıyordum. Bir buna katlanamıyordum galiba.Bu olmasa o kadar derinime inemez,beni o kadar çaresiz o kadar yalnız bırakamaz bu sevişmeleri.

Keten örgülü perdeleri denizi örtüyor,onun için seviyorlar,biliyorum,söyledim.Her şeylerini o kadar iyi biliyorum ki,kendi yaşadığımı sanıyorum.Sevişirken deniz dağıtıyor onları sanıyorum,bir de açıklığına,gizlisizliği- ne katlanamıyorlar.Hele yatağı nasıl seviyorlar kimbilir.Loş odada,vazoların,
çömleğin ülkelerinde,birinden öbürüne gidip gelerek,onlardan dağılıp yayılan tükenmez zamanda,damarsız,ince siyah bir ağaçtan,beyaz tentenelerin çerçevelediği yatakta nasıl akıp gidiyorlardır kimbilir.Koyu vişne rengi örtünün serinliğine uzanıyorlar,donuk parıl bakır kırmızı sigara küllükleri,keten örgü perdelerle örülmüş yakın bir deniz,uzak sokaklar ve içeri bırakılmayan o güneşler.

Yataklar,bir yatan olmadıkça içlerinde hep bir hüzün verir insana.Ama onlar bu hüzün içinde gitgide daha çok birbirlerine sarılmak isteğini,gereksinmesini,bundan kaçınılmazlığı duyarlar.Yatakların yataklı hüzünlerin getirdiği yalnızlık kokusu,avunmak istemelerin ateşini,doyuruculuğunu arttırır.Yatağı doldururlar.Yatağın karşısına düşen aynada,birbirlerinin bacaklarını, omuzlarını göğüslerini,sıkı sıkı,istekle saran kollarını,utangaçlığı,bir orman uğultusunda,önüne durulmaz bir çavlan akıntısında,yitmiş birbirlerine borçlu gözlerini ister istemez,daha çok kaçamak isteklerle gördükçe,seişmelerine,küçük küçük günahlar da katılmışçasına,sarsılırlar,tadları artar,deniz gitgide unuttukları bir şey olur.Sonra o ormanaltı serinliğine vardılar mı,iki porselen vazoya,sarı çamur çömleğe bakarlar.Birinin balıklar gibi diri,aç gençliği,öbürünün hiçbir şeyi umursamamak zorunda olan,geçmeye,tükenmeye yüz tutmuşluğun telaşındaki doymazlığı,erkek delicesine aradığı pürüzsüzlüğü,düzlüğü,tüzsüzlüğü öbüründe bulur,doyar.Öbür saatleri bekler.Yan yana uzanır sigara içerler.

Ama ben Yekta,bunları neye kuruyorum.Andıkça içlenmem,inlemem artıyor.Şimdi bu odada oturmayı seviyorum.Bu koltukta,hem de,bu resmin karşısında,Eskiden bilmezdim bu resmin bu kadar güzel idiğini.Bu mor lekeler beni dinlendiriyor sanki.Akçaburgaz yalnızlığıma benziyor.Gene vazolar yataklarına göre.Belki de benim varlığımdır,benim varlığımdan önlerine duran engeldir,onların istediklerini bileyip,önüne durulmaz,doyulmaz eden.

Şimdi konukları var içeride.Onun için,benim için neler söyleyecekler kimbilir.Uzaklarında çok kalmasa.

KAYNAK: BÜYÜK SAAT / TÜRKİYEM / Turgut Uyar [BÜTÜN ŞİİRLERİ] / YKY S. [153-155]