25 Temmuz 2009 Cumartesi

Jacques artık o bankta yaşamıyor / M.Şehmus Güzel

Jacques artık o bankta yaşamıyor / M.Şehmus Güzel

Paris’in popüler bir mahallesindeyiz.

Kapalı Çarşı’nın hemen önünde.

Kapalı Çarşı’nın hemen önünde de bir bank.Sıradan bir bank.Ama yine de hemen belli oluyor.Bu bank sıradan belki ama alışılmışlardan değil.Çünkü bu bank bir çiçek bahçesi gibi donatılmış.Yaklaşıyorum ve çiçek saksılarını sayıyorum:Küçük boy otuz tane,belki biraz daha fazla.Ayrıca dört veya beş demet çiçek.,karanfil,gül ve leylak…Elli kadar mum.Minik mumlardan evet elli kadar.Naylonlara sarılıp sarmalanmış birer sayfalık ve bilgisayardan çıktıkları her hallerinden belli yazılar,notlar,şiirler…Ve iki adet fotoğraf.Onlar da naylonla korumaya alınmışlar.,sarılıp sarmalanmışlar.Çünkü yağmur yağar,kar düşer,rüzgar eser,fırtına çıkar,belli mi olur.Alıp götürmesinler diye.

Kaç ay oluyor,buraya yerleşmişti Jacques.Bu bank ve hemen önündeki otobüs durağını “mesken” tutmuştu.Sıkı ve sahici yağmur yağınca Jacques bankını terk eder ve önündeki otobüs durağına sığınırdı.Battaniyeleri,birkaç naylon torbadaki “malı mülküyle”.Evet yetmiş küsur yaşın sonunda Jacques’ın bütün varlığı şu birkaç naylon torbadakilerden ve sırtındaki giysilerle birkaç battaniyeden ibaretti.Yetmiş yıllık ömür,emek ve bu. Jacques’ın battaniye sayısı soğuklarla doğru orantılı olarak arttı.Bu kış da Paris’te pek insafsız oldu.Pek soğuk ve pek insafsız.Mahallede insanlıkla ve insanlarla dayanışma duygularını hala canlı tutanlar,kadınlar,erkekler ama bilhassa çocuklar ve gençler,neredeyse her biri bir battaniye hediye etti Jacques’a.

En son ne zaman gördüm Jacques’ı ? 16 Ocak Cuma günü yanılmıyorsam,Bankaya girerken.Ben bankaya giriyordum,iki genç ve şirin ortaokullu kız çocuğu ise Jacques’a soruyorlardı:
Biri:
Bir kahve ister misiniz ? Öbürü:
Bir de sandviç ?

Bankadan çıktığımda gördüm,iki kız çocuğu küçük ve ince bir tepside bir kahve ve bir sandviçle Jacques’ın yanındaydılar. Jacques’a ve çocuklara bir selam çakıp yoluma devam ettim. Jacques mutlu(mu)ydu.

Peki ya sonra ?

19 Ocak Salı sabahı kuşluk vaktinde öldü Jacques.O bankın üstünde yakasına yapıştı ölüm. Jacques bu,bizim mahallenin bilgesi,kavga etmedi,hır çıkarmadı.Bıraktı kendini ölümün ellerine.Bıraktı kendini usulca.Tek başına.Kimsesiz.Çaresiz.İtiraz etmedi.Ne ben ona selam verebilirdim o saatte ne de o iki şirin çoçuk ona bir kahve ve bir sandviç sunabilirlerdi.Ne de battaniyeler soğuğu sıcağa çevirebilirdi.
Jacques öldü evet.Tek başına.Kimsesiz.Çaresiz.İtiraz etmedi.Savunma hakkını bile kullanmak istemedi.“Son hakkı” olarak bir cigara rica ettiği rivayeti dolaşıyor ama sabah kuşları doğrulamaktan kaçındılar.
Evet, Jacques gitti:Bir bankın üstünde uyurken.Ölüm sessiz geldi.Bembeyazlarını giyinmişti ölüm.Ama kardeşlerim emin olabilirsiniz Jacques zaten buna önceden hazırlıklıydı.Kaç defa “Bu kadar yaşadım artık gitmek zamanı geldi” deyip durdu.Şaka değildi demek.Zaten şüphelenmeliydim yaşını sürekli fazla gösteriyordu.Ve iki günde iki yıl daha ekliyordu.Evet Jacques hazırlıklıydı.Bizi de hazırlıyordu.

Habere önce polisler geldiler.İlk yardımla.”Evet,ölmüş” dediler.Kağıtların bir kısmına polis el koydu…Sonra Jacques’ı alıp götürdüler.Sabah kuşları aniden mahalleyi terk ettiler.Kapalı Çarşı’nın damından iki,üç,beş…yağmur damlası düştü.Buz tuttu..Esnaf “İyi adamdı” dedi,dükkanların kapıları açıldı yeniden…Kapıların önü süpürüldü her zamanki alışkanlıkla.Tam o saatte çöpçüler geçtiler çöpçü arabalarıyla. Jacques’tan kalanları onlar “yuttular”.Battaniyeleri,naylon torbaları gitti Jacques’ın…

Metro homurtularıyla güne adım atan başkentte önce ortaokul çocukları “uyandılar” mahallede bir eksiklik olduğuna.Önce o iki şirin bızdık fark ettiler Jacques’ın gittiğini.Koşarak girdiler Kapalı Çarşı’ya:Hemen girişte soldaki çiçekçi dükkanına daldılar,kaç öro şu pensée’ler,tam mevsimidir,ikişer saksı aldılar ve bankın üstüne koydular.İlk derse biraz geç kaldılar ama olsun: Jacques’ın bıraktığı boşluk çiçeklerle doldurulmalıydı.Sonra bankada çalışan manken gibi şık ve nefes kesen genç kadınlar,sonra mahallenin alışverişe çıkan ev kadınları ve nihayet on ikiye doğru yaşlı nineler Jacques ‘ın bankını donattılar.Uzun saçlı,saçı sakalına karışmış oğlan Jacques’ın geçen gün süpermarketten alışverişten dönerken çektiği fotosunu bankın sırtına astı.On veya on iki yaşındaki bir bebe,birkaç gün önce Jacques bankıyla otobüs durağı arasında dolaşırken,yukarıdan,evinin balkonundan çektiği yeni bir fotoyu zımbaladı.Şair olacağı söylenen öğrenci,biraz “Mecnun” getirip şiirini yapıştırdı.Ve mahalleli Jacques’ın bizzat kendisinin silmek istediği ve silinmek üzere olan geçmişinin üstündeki tozları aldı.Silkeledi.Ve geçmişi kağıtların arasından bize göz kırpmaya başladı:

Böylece öğrendik:Jacques’ın soyadı Laurent’mış.Ulan Jacques alem adammışsın alacağın olsun.Hep sakladın soyadını.Jacques,kağıtlarına göre,Aralık 1933 doğumluymuş.Yani hesabını yapalım:
Jacques Lourent (madem ki soyadını öğrendik yazabiliriz) 76 yaşındaymış.Bu 78’i veya kimi gün 82’yi nereden çıkarıyordu o zaman.Belki 2,7 ve 8’i çok sevmesinden. Jacques kardeşim Belleville’de doğmuş.Bu sevimli ve harıl harıl emekçi mahallede.Mahallenin ismine bakar mısınız lütfen:Güzelkent. Jacques’lara da bu yakışır yani. Jacques’ın çocukluğu,ilk gençliği,gençliği,orta yaşlılığı ve yaşlılığı,tümü,hepsi,tamamı,otuzikikısımtekmilibirden (yazımda hata yoktur)aynı mahallede geçmiş.Ve ilkokul diplomasını cebine koyduktan sonra Jacques babasının garajında “mécano” olarak çalışmışVe bütün hayatını ev,garaj ve hemen garajın karşısındaki cafe ve restaurant’ta tüketmiş.Cafe restaurant’ın adı da bir alem:
La Boule d’Or.Altın bilye.Ama isterseniz onu “Altın Kafa” olarak da çevirmek mümkün.Artık keyfiniz nasıl isterse.Ancak aklınızda bulunsun:Cafe restaurant’ın logosunda “bilye” var.

Bütün bunları ve dahasını bütün mahalleli 27 Ocak Salı akşamı,iş çıkışı, Jacques’ı anma toplantısında öğrendik.Votkalarımız,sıcak şaraplarımız,viskilerimiz ve burada sayamayacağım bütün “kötü alışkanlıklarımız” bizimle,biz Jacques’laydık.Şair şiirini okudu.O zaman aklıma Erol Zavar’ın şo şiiri gel-
di ve ben de onu patlattım.Şimdi tam sırasıdır size de yazıyorum işte:

“Şimdi kış
Ölümün vaktidir derler
Ve tecrübelerimden bilirim
Kışın ölene söverler
Kusura bakma ölüm
Ben arkamdan sövdürmem
Bu randevuya asla gelmem”

Erol gençtir ve hayatla randevusu vardır,ölümle değil.Onu çok iyi anlıyorum. Jacques’ın fakat ölümle randevusu vardı ve buna hazırlıklıydı.O nedenle ölüm karşısına çıktığında şaşırmadı hiç ve sadece şunu söyleyebildi:”Neden geciktin bu kadar ?” Ben bunları anlattıktan sonraydı sanıyorum,o şirin ve küçük kız çocuklarından en haylaza benzeyeni yazdığı bir metni okudu:Sanki Jacques.Ne zaman eşi terk etti Jacques’ı ? Neden bir yerde (reklamını yapmamak için ismini yazmıyorum) emekçi olduğunu öğrendiğimiz oğlu Jacques’ı ne aradı ne sordu ? Neden kirasını ödeyemez olunca evinden,ömrünü yoğurduğu evinden,çıkarıldı ? Neden bu başkent bu kadar insafsız ve insansız kaldı ? Neden ? Neden ?

Jacques şimdi Paris’te Kimsesizler Mezarlığı’nda yatıyor.Bizim aklımızda ise hep iki elinde iki torba,yarı gülen yarı ağlayan,,bir cigara içimlik sohbetlere her zaman hazır,geçmişini silmekle uğraşan,ölümün gelmesini bekleyen hınzır ve bilge,hareketsiz ama kendi dünyasında sürekli devinim içinde ve iç yolculuğunda rahatlamış,,göreceğini görmüş,ununu elemiş,eleğini asmış bir Jacques kaldı.
Bir de kardeşlerim her gün güzelleşen bankı.Ve o bankın önünde duran,şiirleri ve metinleri okuyan,birbirleriyle konuşan (çok ender bir hadisedir Parislilerin birbirlerine hitap etmeleri böylesine birbirlerini tanımadan çünkü) genç,yaşlı ve bilhassa çok yaşlı kadınlar ve erkekler,saçı sakalına sakalı bıyığına karışmış genç “filozoflar” ve elbette haylaz çocuklar.

Benim için de böyle bir bank süslenecek olursa ölmeye hazırım.Hemen.Yanlız bir şartım var:Oral Çalışlar ve Metin Aşık kardeşlerim mutlaka ölümümden sonra birer yazı yazmalılar.Hele Melih.Çünkü Jacques’ın bankı birkaç yıl önceki Paris buluşmamızdaki bir öğlen yemeğimizi,bizim dilde buna “kayıntı” denir laf aramızda,atıştırdığımız Çin lokantasına iki adım.Lokantadan çık,sola dön ve iki adım at ve orada dur:işte Jacques ve işte bankı.

KAYNAK: 15 Şubat 2009,Cumhuriyet Pazar