15 Kasım 2009 Pazar

Fikret / Senem Dere – II

Sobaya asılmış çamaşırlardan yayılan çamaşır kokusu hoşuna gidiyor Fikret’in.Sobanın yanındaki koltukta uyumak da…Annesinin kapıları açıp kapatışını,evin içinde dolaşan küçük adımlarını dinliyor.Sadece onlara ait bu zamanda mutlu.Birazdan komşular çay içmeye gelecek.Hayriye Hanım’ın kızı Nermin ikinci kez nişanlanıyor.Hep birlikte onun çeyizlerine bakacaklar.Kapı ardı ardına çalınıyor.Nermin,poposuna hafifçe vurup yanına oturuyor.O,yanağından öpene kadaruyuyormuş gibi yapacak.Sonunda Nermin’in sigarayla karışık naneli nefesini yanağında hissediyor,gözlerini açıyor.Bu öpücük aralarında gizli bir şifre gibi.İçeriye giriş çıkışlar çoğalıyor.Konuşmalar,çaylar,börekler…Patavatsız Selma “Kız bari bunu elinde tut” diyor zoraki bir kahkahayla.Nermin,Funda ile fısıldasıyor,”Kudurdu hasedinden”.Sonra Hayriye Hanım yanında getirdiği kocaman bohçaları gururla açmaya başlıyor.İçinden türlü türlü örtüler,yastık kılıfları,danteller seçilip gösteriliyor.Nermin,küçücük,kırmızı bir donu alıp üzerine tutuyor.Annesi gülmemeye çalışarak kızıyor “Koca kıçına aldığına da bak!”.Fikret,Nermin’in kıçına bakarken yakalanıyor.Kadınlar hep birlikte gülüyorlar.Nermin,Zeynep’e laf atıyor “Kız bu oğlun çok fena.Görüyor musun nerelerime bakıyor.”

Sıçrayarak uyandı.Traş olduktan sonra yüzüne çarptığı buz gibi suyla kendine gelmeye çalıştı.“Topla artık kendini” diye mırıldandı.Aynadaki yüzünü görünce irkildi.Yaşlandıkça gözleri babasına daha çok benziyordu.Artık kendi bakışlarının ardındakilere de ulaşamıyordu.Korkuyordu.Gerçekten de insan zamanla en çok benzemek istemediğine mi dönüşüyordu ? Tekrar yüzüne su çarptı.Kitaplıktan bir kitap seçip koltuğa oturdu.Dakikalarca kitabın okunmaktan eskimiş sayfalarını çevirdi durdu.Düşüncelerinden uzaklaşmaya çalıştı.Olmadı.Kitabı bırakıp bir bardak ıhlamur koydu.Müzik dinlemeye karar verdi.Kasetlerin durduğu kutuyu önüne çekti.Karıştırmaya başladı.Bir türlü atmaya kıyamadığı eski kasetleri teker teker inceledi.İçlerinden bir tanesini seçerek teybe yerleştirdi.Kaset hışırtılar çıkararak çalmaya başladı.Hüzünlü bir ses tüm odaya yayıldı.

Annesi mutfakta.Pencerenin önünde dalgın dalgın dışarıyı seyrediyor.Babası iki gündür eve gelmemiş.Onu mu bekliyor ?Fikret gidip arkasından sarılıyor.Annesi telaşla,gözlerindeki yaşları ona sezdirmeden silmeye çalışıyor.Mutfakta,erzak dolabının üzerinde duran küçük teybin düğmesine basıyor.Teyp yine çalışmıyor.Ama annesi onu nasıl çalıştıracağını biliyor.Eliyle birkaç kez tepesine vuruyor.Gülüyorlar.İşte çalışmaya başladı.Annesi sebzeleri doğrarken şarkıya eşlik ediyor.Fikret onun yalnız kalmak istediğini anlıyor.Dışarı çıkıyor.

Bahçede çocuklarla oynarken giriş katta oturan Fatma Hanım onları seyrediyor.Bu kadının Fikret’i ürküten bir yanı var.Küçük,mavi gözlü,ufacık bir kadın.Bir de sürekli yatan çok yaşlı bir kocası var.Ama bayramlarda en çok parayı da o veriyor.Annesi komşu kadınlarla konuşurken duymuştu.Çocuğu olmadığı için biraz tuhafmış.O gün de pencereden onu çağırıyor.Fikret oyunu bırakıp gitmek istemiyor ama para verebileceğini düşünerek kalkıyor.Apartmana girerken muzlu gofretin tadını düşlüyor.Ama kadın bu sefer para vermiyor.İçeriye girmesini istiyor.Giriyor çaresiz.Buyur edildiği oda neredeyse karanlık.Her tarafta irili ufaklı bir sürü oyuncak bebek var.Sarı saçlısı,şapkalısı,pantalonlusu…Boş bakışlarla yerleştirildikleri yerden Fikret’i süzüyorlar.Fikret kaçıp gitmek istiyor ama annesinin “Fatma teyzeniz bir şey isterse alın e mi” diye sıkı sıkı tembih ettiği aklına geliyor,gidemiyor.Fatma Hanım,elinde sevdiği gazozla yanına gelip oturuyor.Bir yandan da saçlarını okşuyor.Onun sorduğu sorulara cevap verirken kadının mavi gözleri gittikça yakınlaşıyor.Sıyırdığı gömleğinden görünen memesini Fikret’in ağzına dayıyor,gözleri kapatmış.O sırada hemen karşıda duran tek gözü kırık bir bebek onları izliyor.Fikret korkuyor,çok korkuyor.Çığlık çığlığa yukarıya koşuyor.


Kaset bitmişti.Fikret arka yüzünü çevirdi.Dışarıda kar makinelerinin sesini duyar gibi oldu.Pencereye yaklaştı.Uçsuz bucaksız kardan ve yıldızlardan başka hiçbir şey görünmüyordu.Bu aydınlık geceleri sevmeye başlamıştı.Acıktığını hissetti.Mutfakta öğrencilerinden birinin annesinin yolladığı köy tarhanasıyla,kurutulmuş et vardı.Çorbayı ısıttı.Etten bir parça tabağına koydu.O sırada çalan parçayı duyunca dalgınlıkla sıcak çorbayı üzerine döktü.Yanan bacağını ovaladı.Çorbaya dokunmadan geceyi izlemeye devam etti.Uzaktan köpeklerin ulumaları geliyordu.Çalan şarkı dalga dalga çoğalarak köpeklerin ulumasını bastırdı.”Ömrümüzün son demi,son baharıdır artııık” Tekrar uyku çöktü,gözleri kapandı.



KAYNAK: Hülya Saat / Senem DERE / Özgür Yayınları s. [68-71]