20 Ekim 2009 Salı

Kevser Ruhi’nin ikinci öykü kitabı ‘Saçları Deli Çoruh’ / Hülya Soyşekerci - I

İnsan hallerinin çelişkili gerçekliği

‘Saçları Deli Çoruh’ta Kevser Ruhi,okuru öykü metinlerinin içindeki birçok kurmaca oyununa çağırıyor;dili imgelerle genişletip yeni anlamlarla çoğaltıyor;hepsinden önemlisi,insanın dramatik durumlarına odaklanarak yaşamdan beslenen ve yaşamın sanatsal anlamda dönüştürülmesi sürecine katkıda bulunan öyküler yazdığını kanıtlıyor.

Kevser Ruhi ilk kitabı Kehribar Kadınlar’ın 2004’te yayımlanmasından bu yana,yeni öykülerini hemen günışığına çıkarmamayı;yazdıklarını öykü sanatının incelikleriyle donatmayı,bu öyküler üzerinde yoğun çaba harcamayı yeğledi uzun süre.Yazın sanatının,çağın hızla akıp giden güncel süreçlerinden uzakta kalan,aceleye getirilmemesi gereken,kalıcı,sıkı dokulu ve sağlam metinlerin yoğunlaştığı,bir dil/estetik yapılanması farkındalığı ve bilinciyle hareket etti.Sonuçta yazar,aradan geçen beş yılın hakkını veren,nitelikli,yazınsal değerlerle donanmış bir öyküler demetiyle;Saçları Deli Çoruh adlı kita-
bıyla merhaba dedi okurlarına.

Yoğun emekle yazılmış olduğu dikkati çeken bu öyküler,içerdiği yazın evreniyle,düş ve imge zenginliğiyle okurun yüreğinde derinleşiyor.’Şiirsel anlatımı ve imgeleriyle sözcüklere yeni tatlar ve anlamlar kazandırıyor,anlamı çoğaltarak dili varsıllaştırıyor.Sözcükleri güzelleştirirken dile bilinçle katkıda bulunan bir yazar Kevser Ruhi.Ayrıca,kurmacayı kavramış,öykü tekniklerini epeyce özümsemiş bir öykücü olarak duruyor karşımızda.” Satırlarıyla değerlendirmiştim Kevser Ruhi’nin ilk kitabındaki öykülerini.(Cumhuriyet Kitap,7 Ekim 2004) Yeni kitabındaki öyküler içinde benzeri değerlendirmelerde bulunmak olası;ancak bu kez Kevser Ruhi’nin dil güzelliği ve varsıllığının yanı sıra,epeyce farklı kurmaca tekniklerini de denediğini,yer yer kurgu oyunlarıyla buluşturduğu yaşam gerçeklerinden süzülen unsurları ilk kitabına göre daha ustalıkla değerlendirdiğini söyleyebiliriz.Kehribar Kadınlar’da kadın sorunsalına vurgu yapan yazarın,Saçları Deli Çoruh’ta da yer yer aynı sorunsalı işlediği göze çarpıyor;ancak bu kez asıl izleklerinin insan dramları,yaşamın kırılma noktalarında insanın yaşadığı hüzün ve kederler olduğu görülüyor.Bu hüzün ve kederler yazarun yer yer mizahi/ironik tatta anlatımlarıyla çerçeveleniyor.Karmaşık,yoğun duygular ve yaşamsal karşıtlıkların ve yaşamsal karşıtlıkların oluşturduğu anlatısal yapılanmalar,gerçek bir insanlık durumunu çoğaltıyor bu öyküler buluşması içinde.

Günümüzde öykü sanatının eğilimi,birtakım olayları dolayımsız anlatma değil,bireye odaklanma ve yaşamın içinde yer alan bir kesittebireyin dramını verebilme yönündedir.Bu dramın kaynağında,toplumsal sistemin araçlarıyla kuşatılmış ve varoluş kapanına kısılıp kalmış bireyin sancılı durumu yer alır.Kişi bu duruma karşı koymaya çalışır ve bir takım tepkiler verir.Öykülerde yansıtılanlar işte bu insanlık durumudur.Öykülerin dramatik yapısı,bu durum üzerine kuruludur.

GİTMEK VE KALMAK…

Kevser Ruhi’nin söz konusu insanlık durumlarına ne denli kırılgan ve ince bir duyarlılıkla sokulduğu,onları ne derece içtenlikli bir bakışla ve yoğun duygudaşlıkla işlediği gözlerden kaçmıyor.Kitabın başındaki öykülerde ‘zorunlu ayrılıklar tragetyası’na dikkatimizi yoğunlaştırıyor Kevser Ruhi.Çok yıllar önce,Doğu Karadeniz’le Gürcistan arasındaki sınırın (Sarp köyünün ikiye bölünerek) ilgili devletler tarafından kesin bir biçimde belirlenmesi üzerine kesintiye uğrayan insan yaşamlarını,zorunlu göçleri,bölünen aileleri,insanların derin özlem duygularını;kararsızlıklarını,ayrılıkların iç acıtan gerçeklerini,bireylerin iç dünyasına odaklanmış gözlem gücü ve duygu yüklü anlatımla dile getiriyor.

Gitmek ve kalmak arasında tökezleyenlerin,kaldıklarında aklı “öte yaka”da kalanların,gidince yeni yerlere uyum sağlayamayan yaşlıların ya da çocuk yaştakilerin sıkıntılarıdır göç yollarının buluştuğu gerçekler.Bu sancılı coğrafyada bütün yaşananları kucaklayan bir tek sözcük vardır,o da özlem’dir;sıla özlemi ya da gidenlerin özlemidir bu.Orman Sustu’da eşi-çocuğu ya da anne-babası arasında seçim yapmak zorunda kalan genç kadının iç çelişkilerinin labirentlerinde dolaşıyoruz.Öyle bir an geliyor ki ülke sınırlarından aklın sınırlarına geçiş yapıyoruz:İçindeki yoğun çatışma sonrasında,delilik noktasının çok yakınındaki acı bir kahkahayla kararını veriyor öyküdeki genç kadın.Karşı Yaka’da da “kurda kuşa sökmeyen sınır çizgilerinin insanlar için acımasız bir yasağa dönüşmesi” anlatılıyor.Se-
vinçlerimden Başka Hiçbir Şey,Karşı Yaka’nın devamı gibi görünüyor ya da birbiri içinde süren iki öykü diyebiliriz onlara.Hatuna Hala’nın dramını anlatan satırlarda.”Sınırlar kapandı.O orada kaldı,biz burada.Dedem götürdü orada gelin etti,ben de gittim orada toprağa verdim Hatuna Hala’yı.” (s.33) diyor,öyküdeki Halit. Sevinçlerimden Başka Hiçbir Şey adlı öyküde düğün ile cenaze anılarını art arda ya da parçalı biçimde aklından geçiren anlatıcı,kendi düğünündeki bazı komik olayları anımsayıp gülmeye başlıyor;”Nasıl bir gülmek bizdeki…Ağlamak bile sayılabilir” (s.42) derken bir yandan da içinde yaşadığı an’a ait cenaze gerçeği karşısında derin bir acı duyumsuyor.Zamanlar iç içe geçip kırılıyor;bir filmin düğün ve cenaze frekansları karışıyor sanki.Sonuç tam bir insanlık komedyası oluyor;an’ların içinden parça parça acılar geçiyor ve komedyanın trajediye dönüşmesi gerçeği karşısında ürperiyor içimiz.Bu öyküde mizahın ince ince işlenmesine;yaşamın insanı gülümseten karelerinin cenaze anları içine sızmasına;kısacası yaşam diyalektiğinin o dramatik gerçekliğine tanık oluyoruz.

KAYNAK: Cumhuriyet Kitap,Sayı 1018