22 Ekim 2009 Perşembe

Kevser Ruhi’nin ikinci öykü kitabı ‘Saçları Deli Çoruh’ / Hülya Soyşekerci – II

KARAKTER AĞIRLIKLI ÖYKÜLER

Kevser Ruhi’nin belirli bir karaktere yaslanan,’karakter ağırlıklı’ öyküleri de var kitabında.Sözgelimi,Delimemet öyküsünde aynı adı taşıyan karakter,yaşamının bir döneminde aniden karşısına çıkan acı sürpriz (deprem) ile dengeleri altüst olan bir insanın dramını içselleştiriyor.Bu öykü,okuru gülümsetirken bir anda hüzünlü yaşlar dökmesine neden olabiliyor;insanı bir duygudan öteki duyguya alıp götürüyor.Aynı anda hem hüznü hem de gülmeceyi duyumsatabilmek,özel bir öykücü yeteneğini ve yaşamı iyi gözlemleyen bilgece bir bakışı gerektiriyor.Yaşamın acı-tatlı öykülerden oluşan bir toplam oluşunun;insan hallerinin yarattığı çelişik gerçekliğin,yaşamın özünü oluşturduğunun bilinci ve farkındalığı bir öykü yazarı için önemli meziyetler arasında yer alıyor.Aynı yaşam felsefesi,Seyran adlı öyküde de kendini gösteriyor.Seyran,tatlar,kokular,dokunuşlar ve anılardan oluşan uzun bir ömür içinde yapayalnızdır.Gidememek,ölememek,düşlerle yaşamaktır onun gerçeği.

İkramiye bir 12 Eylül öyküsü.Yaşanan olayların yarattığı travmatik durumların anlatıldığı bu öyküde iç içe iki kurgu katmanı yer alıyor.”Gerçek” ile kurmacanın,metnin içinde buluşarak birbiri içinde sürmesi olgusunun bir üst gerçeklik yaratması durumu,farklı bir kurgusal deney ya da kurgu oyunu ola-
rak ilgi uyandırıyor.Özellikle öykü kişisinin gerçekliği bağlamında ilginç sürprizlerle karşılaşılabiliyor.Sonrası Kül,yazarın kendi anılarından yola çıkarakonları yepyeni bir gerçeklik içinde dönüştürdüğü,yeniden yarattığı bir öykü.Yaşamın kırılma noktalarındaki insani dramlar burada da karşımıza çıkıyor.Ölüm döşeğindeki babasını son kez görmeye gelen öykü kişisi,öykü anı içinde zamansal olarak sık sık geriye dönüyor;anıları içinde babasının sağlıklı ve çalışkan hayali gözünün önünden gitmiyor.Sobadan görünen alevlerin dansı onu çocukluğuna götürüyor:”Sobanın alevleri kış gecesinde bakıp bakıp masallar uydurduğu güzellikte değil (…)Oysa bu alevlerin gülümsemesi hatta kahkahası vardı.Alevler konuşurlar,cilveleşirler,sarılıp sarılıp ayrılırlardı.Yarattığı hayal dünyasında alevlerin kol kola girip bir eğlenceye gittiklerini düşünürdü.” (s.75) Alevlere ve ateşe çocuk dünyasındayken yüklediği mutluluk imgelerinin ölümün soğuk rüzgarlarıyla sönmesi,her şeyin babasından sonra küle dönüşmesi…Kevser Ruhi,Sonrası Kül’de kısa öykünün bir gereği olarak,sözcüklerin birkaç fırça darbesiyle canlı,etkili,çarpıcı ve işlevsel betimlemeler kullanıyor:

“Sabahın çok erken saatleri.Kasaba,soğuk havada yatağından çıkmak istemeyen,uykusuna doymamış bir çocuk gibi mahmur.Sokaklarda birkaç başıboş köpek,duvar dibine sinmiş kediler ve bisikletle gece vardiyasından dönen işçilerden başka kimse yok.”(s.71) Betimlemeler konusundaki tutumunu kitabın tümündeki öykülerde de sürdürüyor.Herkes Gibi,çocukları herkes gibi olmayan;zihinsel engelli olarak nitelenen iki annenin dünyasını buluşturan bir öykü...İki kadının kesişen yazgıları,yaşadıkları yoğun kader duygusu,kocalarıyla çelişkileri ve ardından gelen ayrılıklar…Babaların,sorumluluğu omuzlayacak kadar güçlü ve özverili olamayışları ve kaçış psikolojileri…Annelerin,”çocuğum benden sonraya kalmasın” dileğindeki o umarsız,derin anlam…

KİŞİSEL SANAT…

Bu noktada Tomris Uyar’ın “Kısa öykü tek başınalığa dayanan kişisel bir sanattır.İnsanoğlu’nun yazgısına yöneltilmiş içli bir çığlıktır.” sözünü öyküyle yaşamı buluşturan tüm gizemi içinde anımsıyoruz.Sessizce Kırıldı Kanatları,ruhu bedenine sığmayan,kendi bedeni odada,bir kanapeye mahkumken hayalleri başka yerlerde koşan bir gencin dünyasına bir spot ışığı tutuyor.”Hayal kelimesi,ufacık bir işaretle,küçük bir dokunmayla hayatın kendisi oluveriyordu işte.Hayal ve hayat…Sınırsız özgürlük ve sınırlı yaşam…Hayal kelimesinin en son harfine eğik,kısa,düz bir çizgi atılması…”(s.104) Bu da başka bir insanlık durumunun öyküye dönüşmesi…

Şehrin Onaran Elleri,yasadığı derin mutsuzluğu unutmak içinAvrupa’da bir kente geziye giden kadının,ülkesinden göç etmiş siyasi bir sürgünle tanışması ve sonrasında yaşadığı güzel duyguların şiirsel öyküsü.Yanlış Öykü,deneysel bir çalışma olarak dikkat çekiyor.Hiç yazılmayan,hiç yaşanmayan,
Mekansız ve zamansız bir öykünün öyküsü bu.Şiirsel dille dokunmuş öykü yazma süreçleri,farklı bir görme biçiminden aktarılıyor.Kitabın en dikkate değer kadın odaklı öyküsü Bir Kabul Günü Fotoğrafı adını taşıyor.Evin sınırları içinde dar yaşamlarına hapsolan ev kadınlarının “yalnızca iyelik ekleriyle” mutlu olma psikolojileri başarıyla yansıtılıyor bu öyküde.Sormayan,sorgulamayan,dümdüz ve sıradan yaşamlarının boşluğundaki o kabul gününde çoğalttıkları dedikodular ve sonrası adeta bir ritüele dönüşen göbek dansları…Bazılarının çıkara dayalı,göz boyayan ilişkileri…Bu öykünün asıl ilginç yönü,
Yazarın öyküye daha başından dahil olması,yazdıklarının içinde yer alacağını dile getirmesi.Yazar,‘yazar’ı şöyle tanımlıyor;”Yazar,işi ‘yazmak’ olmayanlara göre çok daha zor yazan,her paragrafta ömrü tükenen,yazmaya başlayınca kendisiyle kavgası başlayan,talihsizin biridir.” (s.153)

YAZARIN SORGULANMASI

Yazar,öykünün bitimine doğru okura sorar:Kendisi bu öykünün neresinde gizlidir ? Okurla oynanan bir kurmaca oyunudur bu.Öykü karakterlerinden hiçbirinde kendi izini taşımadığını söyler yazar;kendisinin bir eşya;sözgelimi odanın köşesindeki o fiskos takımı olup olmadığını bile sorar bize.Şöyle der:”Yazar yalanlar söyler.Gerçeği alır,sizin gerçeğiniz olmaktan çıkartır,paramparça eder,parçaları kafasına göre birleştirir,kendi gerçeğini yaratır.İnandırır.İnanmadığı sözler de söyleyebilir ama onları yazdıktan sonra hem kendi inanır hem sizi inandırır.(s.154) Georgio Manganelli’nin Düzyazının İnce Sesi’ndeki deyişiyle;”…aldatan biridir yazar.Peki,kimi aldatır ?Bu noktada aldatanın kurnazlığı geri teper;Çünkü simyacı ve yıldızbilimci gibi yazar da her şeyden önce kendi kendini anlatır.Delilikle deha yakın akrabadırlar.” Sonuçta yazar,kendini bu öyküde yer alanöyle ilginç bir varlık olarak gösterir ki;Kevser Ruhi’nin mizahi çekim gücüne takılıp kalırız;ironi doruğa çıkar o nokta da.Metnin/ve toplumun içinde yazarın öneminin/önemsizliğinin yeniden sorgulandığına tanık oluyoruz.

Son öykünün adı Başlangıç…Başa dönüyor öykü,başa dönüyor kitap;büyülü bir masalsı öykünün içinde yer almanın heyecanını duyumsuyoruz okur olarak.Saçları Deli Çoruh öyküsü başlıyor Başlangıç’ın içinde.Önce küçük küçük sürprizlerle ilerliyor öykü;ilk başta cinsiyeti verilmeyen Eren’in erkek olduğunu anlıyoruz sözgelimi.Reklam Yazarı Eren’in e-posta adresine,gizemli bir kadından gelen parça parça metinlerle,dedesinden kalan günlükteki anı parçaları birbirine ekleniyor.Bir de Eren’in yaşamının içindekiler var;pembe bir zarfla gelen paragraflar…Sanal dünyadan gel,p gerçekliğin odağına düşen iletilerden ve yaşamdan gelenlerden oluşan parça parça öyküler ve öykü parçaları…Sanal gerçekle hakikatin buluşma noktaları;bu noktaların bileşimiyle oluşan,bütünleşen,büyülü ‘bir tek öykü”…Bir masal gizemi içinde yepyeni bir kitabın oluşumu…Günlükteki ”Saçları deli Çoruh gibi avuçlarıma dökülen kadın” dizesindeki ortaya çıkan yeni bir yazınsal güzellik Saçları Deli Çoruh adlı öykü ve kitap…

Saçları Deli Çoruh / Kevser Ruhi / Gürer Yayınları /184 s.

KAYNAK:Cumhuriyet Kitap,Sayı 1018