14 Haziran 2009 Pazar

YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR / Özgül Apaçe – III



YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR / Özgül Apaçe – III

Onun için artık yurtdışında yoğun bir tempoyla çalışma zamanıydı.Birçok uluslar arası kongreye katılıyor,kitapları basılıyor ve çeşitli dillere çevriliyordu.Uluslararası bir üne kavuşmuştu.Buna rağmen Moskova’da mutlu değildi.Hayal kırıklığına uğramıştı.Çünkü gençliğindeki Sovyetler Birliği’nin yerinde yeller esiyordu.Artık Moskova’daki sanat eserlerinde sadece Stalin övülüyordu.Bu durumu eleştirmeye başladı.Çünkü proleterya adına başlayan devrim,bir kişinin diktatörlüğüne dönüşmüştü:”Stalin Yoldaş’a büyük saygım var,ama onu güneşe benzeten şiirler okumaya dayanamıyorum,bu yalnız kötü şiir değil,kötü duyarlık “ diyordu.Partiden uyarı aldı.Hatta disiplinsiz davranışlarına devamederse;yemeklerine katılan ilaçlarla yavaş yavaş zehirlenebileceği ya da bir kazaya kurban gidebileceği kulağına fısıldandı.

Tam da Moskova’da huzursuz olduğu bu günlerde Prag’dan sevindirici bir haber geldi.Uluslararası Barış Ödülü’nü kazanmıştı.

Nazım Hikmet,Stalin öldükten sonra bu kez Yazarlar Birliği adına Sovyetler Birliği’nin doğudaki ülkelerine ziyaretler yapmaya başladı.Stalin’in büyük kıyım yaptığı bu bölgede Türkçe konuşan halklardan Azerilerden,Türkmenlerden,Kazaklardan dinledikleri onu çok rahatsız etti ve Stalin dönemini eleştiren İvan İvanoviç var mıydı yok muydu adlı oyununu yazdı.Bu oyun 11 Mayıs 1957’de tek bir gece sahnelendikten sonra yasaklandı.Bu olay Nazım’ı bunalıma sürükledi,intihar etmeyi düşündü.Bir de tabii özlen vardı…Münevver Hanım’ı ve oğlu Mehmet’i İstanbul’da bırakalı tam yedi yıl olmuştu.Oğlu Mehmet resimlerde büyüyordu.

Ama bu özlem onun başka kadınlarla ilişki kurmasına hatta aşık olmasına engel olmuyordu.Nazım Hikmet,Vera Tulyakova adında yeni tanıştığı genç bir kıza aşık oldu.Bu ilişki kısa sürede ciddileşti.
Birlikte senaryolar yazıyor ve neredeyse hiç ayrılmıyorlardı.Nazım ile Vera 1960 yılında Moskova’da evlendiler.Nazım son günlerini Moskova’da Vera ile geçirdi.Artık sağlığı da iyiden iyiye bozulmuştu.Buna rağmen Prag,Leipzig ve Bükreş gibi birçok yerde düzenlenen Yazarlar Birliği toplantılarına katılıyordu.
Bu toplantılardan birinden dönüşte,Moskova’daki evlerinde Vera ile sohbet ederken ona,hayatında hiçbir şeyden pişman olmadığını,ancak bir tek Piraye’ye haksızlık ettiğini söyledi.Büyük şair,sadece bu sözleri söyledikten birkaç gün sonra 3 Haziran 1963’te Moskova’daki evinde öldü…

KAYNAK:K Dergisi,11 Ocak 2008 tarihli sayısı